Özneleşme Sorunu

Yaşar Kazıcı

Özneleşme Sorunu

Yaşamımızı başkasının yaşamı haline getiren büyük bir sorunumuz; özneleşme sorunumuz var. Sistem, devlet, toplum, din ve aile tarafından edilgen, kendi başına var olamayan bir hale getiriliyoruz. Biz onay vermeden, üzerine düşünme-karar verme hakkı dahi tanınmadan; birileri bizim yerimize, bizim adımıza (en iyi olan)kararları veriyor ve bizlere ise biçilen rol modele uygun davranışlar sergilemek düşüyor. Ortada baştan aşağı bir dayatma, peşin kabule dayanan tepeden inme yaptırımlar var. Öte yandan bu yaptırımlara karşı çıkmak mümkün değil; devlet hapse atmakla, toplum dışlamakla, din cehenneme göndermekle, aile evlatlıkltan reddetmekle tehdit ediyor. Doğar doğmaz; derimiz üzerinde bir kabukla doğuyoruz, kimisi bu kabuğu kırarak deriyi havalandırıp sağlığına kavuşturabiliyor, kimisi ise kabuğu kırmak için uğraş vermek şöyle dursun; kabuklu var olma halinin savunucusu, nesiller boyu sürecek olan devam ettiricisi, temsilcisi haline geliyor.

Özgüven eksikliği, bütün problemlerin başını oluşturuyor. İnsanlar en ufak bir işi bile daha işe başlamamışken öğretilmiş çaresizlikle yapamayacağını, en ufak bir problemi dahi kendi iradesi ile bir özne olarak çözemeyeceğini düşünüyor. Bu durum zaman içerisinde var olan pısırıklığı kabullenme, kendi dışında kalan öznelerin(toplumun, dinin, devletin, sistemin, önde gelenlerin) vereceği kararlara, alacağı tavra karşı pozisyon alma, görüş belirten katılımın dışında çizgi belirleme, başka iradelerin belirleyiciliğinde hiza alma olarak kendini gösteriyor. Aciz ruhların doğumu tam da bu edilgenlikten dölleniyor. Öncelikle toplumda yaşayan bir birey olarak özne olduğumuzun etkileyiciliği-belirleyiciliği/ değiştirici-dönüştürücü durumumuzun farkındalığına ulaşmalı ve bir ileri ki aşama olarak öznel bilincimizi yaratma noktasına ulaşmalıyız.

Edilgenlik toplumun ve sistemin bize dayattığı veyahut sunduğu bir şeydir; ancak durumun ve koşulların böyle şekillenmiş olması seçeneksiz olduğumuz anlamına gelmez. Seçenek her zaman vardır, yoksa da yaratılır. Yeter ki üzerine düşünme ve değişme iradesi gösterilsin. Özneleşme için gösterilen çaba; diğer anlamda toplumsal edilgenlik karşısında seçenek yaratmak, kabul görülen genel geçerliliği, öğretilmiş çaresizliği, alışıla gelmişi yıkma uğraşıdır. Eminim birçok insan bu deli gömleğini parçalamak istiyor ancak kendi başlarını yakacaklar diye cesaret edemiyor, korkuya kapılıyor. Malum, aydınlık yaratmak için yanmak göze alınması gerekecek bir risk olsa da; karanlıklara gömülü bir hayatı yaşamaktan daha değerlidir.

Bizlere sunulanla yetinmek, genel çoğunluğun doğrularını doğrularımız olarak kabul etmek, bize ait olmayan şeyleri delicesine savunmak yine bir başka özne olma durumumuzu engelleyen faktörlerin başında geliyor. Öncelikle doğruluğun geçerliliği ya da gerçek yaşamda ki karşılığı o doğruyu kaç kişinin kabul ettiğiyle anlaşılamaz. Doğru kabul ettiğimiz şeyleri en başından itibaren akıl süzgecinden geçirmeli, özümüze uygun olup olmadığı tartmalı, emin olmak yerine sonsuz şüphe etmeyi öğrenmeliyiz. Bizlerden istenen kendi kararını kendi alamayan, sürekli bir başkasının yaptırım ve hükümlerine bağlı kalan, birey olarak hiçbir özlük hakkı bulunmayan insancıklar olmamız. Uğraşımız insan olabilme uğraşıdır. İnsan olabilmenin, insanca yaşayabilmenin temel adımı ise; özneleşme sorununu aşma iradesi gösterebilmektir.

Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör